
Türkiye'deki limited şirketlerin, özellikle de aile şirketlerinin DNA'sına işlemiş bir ikilem vardır: Şirketin parası ile ortağın parası arasındaki ince çizgi. Bu çizginin en sık aşıldığı yerler ise muhasebe kayıtlarındaki iki "sihirli" hesaptır: 100 - Kasa Hesabı ve 131 - Ortaklardan Alacaklar Hesabı. Yıl boyunca bu hesaplarda biriken ve makul bir ticari gerekçeye dayandırılamayan yüksek bakiyeler, Maliye'nin radarına takıldığında, şirketleri "örtülü kazanç dağıtımı" suçlamasıyla karşı karşıya bırakan ve ağır vergi cezalarıyla sonuçlanabilen bir sürecin fitilini ateşlemektedir. Maalesef şirket ortaklarında ki nasıl olsa şirket benim kendi paramı çekiyorum bakışı bu süreci daha çıkmaz bir hale getirmekte doğal olarak da şirket ortakları ile şirket arasında oluşan para transferlerinin vergisel boyutu ihmal edilmektedir. Limited şirketlerde sıkça rastlanan bir durum olan ortaklardan alacaklar ve kasa hesabında yıl boyunca önemli tutarların beklemesi, vergi hukuku açısından ciddi riskler barındırmaktadır. Vergi idaresi, bu durumu şirketin ortağına faizsiz veya emsaline göre düşük bir faizle para kullandırdığı, yani bir "finansman hizmeti" sunduğu varsayımına dayandırır. Bu karşılıksız menfaat aktarımı, Kurumlar Vergisi Kanunu'na göre örtülü kazanç dağıtımı sayılır ve hesaplanmayan faiz (adat) üzerinden cezalı vergi tarhiyatları yapılır. Yukarıda da ifade edildiği üzere vergi idaresi, bu durumu "örtülü kazanç dağıtımı" olarak değerlendirerek, adat (faiz) hesaplanmayan bu tutarlar üzerinden re'sen vergi tarhiyatı ve ceza kesme yoluna gitmektedir. Adat kelimesi ise faiz hesaplamasında kullanılmakta olup transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı düzenlemesi kapsamında grup içi şirketler başta olmak üzere şirketle ilişkili kişilere kullandırılan borç paralarla ilgili faiz hesaplamalarında karşımıza çıkmaktadır. Bu makalede, limited şirketlerde ortaklardan alacaklar ve kasa hesabında bekleyen tutarlara adat hesaplanmamasının hukuki sonuçları, özellikle transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümleri çerçevesinde ele alınacak ve konuya ilişkin Danıştay ve Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun emsal teşkil eden kararları ışığında detaylı bir inceleme yapılacaktır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13. maddesinde düzenlenen "Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı" müessesesi, bu konunun temelini oluşturmaktadır. Anılan maddeye göre, kurumların ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunmaları halinde, kazancın tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılacağı hüküm altına alınmıştır. İlişkili kişi tanımı, kurumların kendi ortaklarını da kapsamaktadır.
Şirketin ortağına borç para vermesi veya ortağın şirketin kasasındaki parayı kullanması, Kurumlar Vergisi Kanunu'na göre bir "finansman hizmeti" olarak değerlendirilmektedir. Ticari hayatın olağan akışında, bir şirketin atıl duran bir fonu ortağına karşılıksız olarak kullandırması beklenemez. Bu durum, şirketin faiz geliri elde etme imkanından mahrum kalmasına ve dolayısıyla kurum kazancının azalmasına neden olmaktadır. Vergi idaresi de bu noktadan hareketle, şirketin ortağına kullandırdığı bu tutarlar için emsaline uygun bir faiz hesaplaması (adat) yapılması ve bu faiz tutarının kurum kazancına dahil edilerek vergilendirilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Temel olarak, ortakların şirketten borçlanmadan önce sermaye taahhütlerinden doğan vadesi gelmiş borçlarını ödemiş olması ve şirketin yeterli serbest yedek akçeye ve kâra sahip olması gerekiyor. Eğer bu şartlar sağlanamazsa, hem borcu veren şirket yöneticileri adli para cezalarıyla karşılaşabilir, hem de "güveni kötüye kullanma" veya "hileli iflas" gibi cezai suçlamalarla yüzleşmek zorunda kalabilirler.
Unutmayın, vergi tarafında da risksiz değil: emsallere uygun faiz uygulanmayan borçlanmalar "örtülü kazanç dağıtımı" olarak kabul edilip ek kurumlar vergisi ve KDV yükümlülükleri doğurabiliyor.
Yasa koyucu, bu düzenlemeleri yaparken şirket varlıklarının kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla halk arasında "şirketin içini boşaltma" veya "şirketi hortumlamak" olarak bilinen, şirket kaynaklarının uzun süreli, yüksek oranlarda ve karşılıksız olarak ortaklara veya yöneticilere kullandırılması gibi durumların önüne geçmek hedeflendi.
Tüm bunlar, sermayenin korunması ilkesinin TTK'nın temel direklerinden biri olmaya devam ettiğini açıkça gösteriyor. Amaç veyahut iddia edilen, şirketlerin finansal sağlığını korumak, alacaklıların menfaatlerini güvence altına almak ve genel piyasa güvenini sağlamaktır.
Ortaklardan alacaklar veya kasa hesabındaki yüksek tutarlar için adat hesaplanmaması durumunda şirketler, ciddi vergisel yaptırımlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Maliye, bu durumu tespit ettiğinde genellikle şu tarhiyatları yapmaktadır:
Danıştay ve Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun konuya ilişkin kararları, vergi idaresinin varsayıma dayalı tarhiyat yapma yetkisini önemli ölçüde sınırlandırmıştır. Kurul, salt kasa hesabında yüksek bakiye bulunmasının veya ortaklardan alacaklar hesabının borç bakiyesi vermesinin, tek başına örtülü kazanç dağıtımı için yeterli bir delil olmadığına hükmetmektedir. İspat yükü, bu paranın fiilen ortak tarafından kişisel menfaatleri için kullanıldığını somut delillerle ortaya koyması gereken vergi idaresindedir.
Danıştay 9. Dairesi’nin 26.05.2022 Tarihli, 2022/823 Esas, 2022/2192 Karar Sayılı Kararı:
“...Dosyanın incelenmesinden, davacı şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda, 2018 yılına ait "100 Kasa Hesabı"nın incelendiği, hesapta bulunan yüksek tutarlı bakiyelerin ortaklara kullandırıldığı ve faiz hesaplanmadığı, ortaklara kullandırılan borç parayla ilgili faiz tahakkuk ettirilmeyerek örtülü kazanç dağıtımında bulunulması nedeniyle dava konusu cezalı tarhiyatın yapıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacı şirketin nakit ihtiyacından fazla miktardaki kasa mevcudunun, ortaklara örtülü olarak dağıtıldığı hususunun açıkça ve hukuken geçerli şekilde tespit edilmediği, inceleme döneminde bakiyelerin yüksek seyrettiğine ilişkin yapılan tespitin tek başına transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunulduğunu göstermeyeceği hususları karşısında eksik inceleme ve varsayıma dayalı olarak yapılan tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmamaktadır....”
Danıştay 3. Dairesi’nin 11.12.2024 Tarihli, 2022/2828 Esas, 2024/6800 Karar Sayılı Kararı:
“...Danıştay kararlarıyla öteden beri istikrar kazandığı üzere matrahın belirlenmesine ilişkin adat hesaplarında uygulanması gereken faiz oranının T.C Merkez Bankasınca reeskont işlemlerinde uygulanan faiz oranı olduğu, dava konusu tarhiyata ilişkin hesaplamada ise avans faiz oranının belirlenerek matrah belirlendiği dikkate alındığında, tarhiyatın, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı kaynaklanan kısmının, reeskont faiz oranını aşan bölümü hukuka aykırı düştüğünden Vergi Mahkemesince yazılı gerekçeyle tarhiyatın, sözü edilen kısmı yönünden davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasına yöneltilen davacı istinaf başvurusunun reddinde hukuka uygunluk görülmemiştir...”
Danıştay 9. Dairesi’nin 08.05.2024 Tarihli, 2023/4249 Esas, 2024/2501 Karar Sayılı Kararı:
“...İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ...Vergi Mahkemesinin... tarih ve E:..., K:... sayılı kararıyla; dava konusu kurumlar vergisi ve tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle kesilen vergi ziyaı cezası yönünden; dosyanın incelenmesinden, davacı şirketin ortakları nezdinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılmadığı, ortaklara kullandırıldığı iddia edilen paranın fiziki olarak şirkette olmadığı ve açıktan harcandığı yönünde yapılmış hukuki bir tespitin bulunmadığı, para hareketlerinin gerçek mahiyetinin araştırılmadığı, ortaklar tarafından kasa hesabında yer alan paranın şahsi menfaat sağlamaya yönelik olarak kullanıldığı hususunun ortaya konulamadığı, salt kasada günlük nakit ihtiyacından fazla nakit bulundurmanın iktisadi ve ticari icaplara uymadığından hareketle varsayımsal olarak birtakım değerlendirmelerde bulunularak dava konusu cezalı tarhiyatın yapıldığının anlaşıldığı, bu durumda eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak re'sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisinde hukuka uyarlık bulunmadığı, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 353/1. maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezası yönünden; şirket kaynaklarının ortaklara karşılıksız olarak kullandırılması suretiyle örtülü kazanç dağıtımında bulunulduğuna ilişkin somut tespitlerin bulunmadığı, dolayısıyla özel usulsüzlük cezası kesilmesine neden olan unsurların uyuşmazlık konusu olayda gerçekleştiğinin ortaya konulamadığı, idari cezalar için de geçerli olan “cezayı gerektiren fiilin tüm unsurları tamam olmadan failin cezalandırılamayacağı” yolundaki genel ceza hukuku ilkesinin varsayım ya da kıyas yoluyla ceza tayinine olanak tanımaması nedeniyle davacı kesilen özel usulsüzlük cezasında hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu kurumlar vergisi, tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle kesilen bir kat vergi ziyaı cezası ve özel usulsüzlük cezasının kaldırılmasına karar verilmiştir...” Danıştay tarafından onandı.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun 14.02.2024 Tarihli, 2022/590 Esas, 2024/52 Karar Sayılı Kararı:
Davacı tarafından, ilgili hesap döneminde kasa hesabında izlenen yüksek tutarda nakit paranın 8.000 TL’yi aşan kısmının karşılıksız olarak ilişkili kişilere (ortaklara) kullandırılarak transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunmak suretiyle kurum kazancının eksik beyan edildiğinden bahisle düzenlenen vergi inceleme raporunda yer alan tespitin, tek başına, davacının bu parayı ortaklarına kullandırdığı ve faiz geliri elde ettiği, bu suretle de transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunduğuna dayanak alınmasının mümkün olmadığı hakkındadır.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun 26.04.2024 Tarihli, 2022/1108 Esas, 2024/386 Karar Sayılı Kararı:
Bu karar içeriğinde incelenen danıştay dördüncü dairesinin bozma kararına yer veren Kurul, "131 Ortaklardan Alacaklar" hesabında izlenen tutarların ortaklara kullandırıldığı iddiasıyla yapılan tarhiyatı incelerken, bu hesabın çoğunlukla ortakların kişisel harcamaları nedeniyle değil, şirket işleri nedeniyle kullanılıp kullanılmadığının araştırılması gerektiğini vurgulamıştır. Kararda, ortakların kişisel harcamaları yönünden herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmaması ve ortaklardan alınan paraların iadesine yönelik işlemlerin dikkate alınmaması gibi hususların, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımına ilişkin koşulların tam olarak gerçekleşmediğini ortaya koyduğu belirtilmiştir. Bu karar, ispat külfetinin vergi idaresinde olduğunu ve varsayıma dayalı tarhiyat yapılamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun 09.04.2025 Tarihli, 2023/415 Esas, 2025/255 Karar Sayılı Kararı:
“...Davacı şirketin ortakları nezdinde gerekli araştırma ve inceleme yapılmamıştır. İlişkili kişiler ile davacı şirket arasında para hareketlerinin olup olmadığı ve varsa gerçek mahiyeti tespit edilmemiştir. Alacaklar hesabında yer verilen para hareketlerinin şirket işlerinde ve emtia alımında kullanılıp kullanılmadığı konusunda yasal defterler incelenmemiştir. Bu hususların yanı sıra, davacının tahsilat ve ödemeleri incelenerek kasa hesabında belirtilen tutarda para bulunmasının ticari teamüllere uygun düşüp düşmediğinin değerlendirilmediği ve kasa mevcudunun ortaklar tarafından şahsi menfaat sağlamaya yönelik olarak kullanıldığı hususunda somut bir tespitin bulunmadığı da dikkate alındığında, yapılan incelemenin Vergi Usul Kanunu'nun 134. maddesinde öngörülen, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırma ve tespit etme amacına uygun olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu durumda, şirket kaynaklarının ortaklara karşılıksız olarak kullandırılmak suretiyle verilen finansman hizmeti karşılığında faiz geliri elde edildiği ve kârın ortaklara örtülü olarak dağıtıldığı açıkça ve hukuken geçerli şekilde tespit edilmediğinden, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunulduğundan bahisle re'sen tarh edilen bir kat vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ile geçici vergiler üzerinden bir kat kesilen vergi ziyaı cezalarında hukuka uygunluk görülmemiştir...”
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun 09.04.2025 Tarihli, 2024/562 Esas, 2025/258 Karar Sayılı Kararı
“Olayda, davacı şirketin nakit ihtiyacından fazla miktardaki kasa mevcudunun ortaklara örtülü olarak dağıtıldığı hususu açıkça ve hukuken geçerli şekilde tespit edilmediğinden ve inceleme döneminde bakiyelerin yüksek seyrettiğine ilişkin yapılan tespit, tek başına, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunulduğunu göstermeyeceğinden eksik inceleme ve varsayıma dayalı olarak yapılan tarhiyatta hukuka uygunluk bulunmamaktadır.”
Vergi idaresi, bir şirketin kasa hesabında ihtiyaç fazlası nakit bulunduğunu tespit ederek bunu “ortaklara faizsiz kullandırma” kabul etmiş ve transfer fiyatlandırması kapsamında tarhiyat yapmıştır. Ancak Danıştay VDDK, yalnızca yüksek kasa bakiyesi tespitinin tek başına örtülü kazanç dağıtımı için yeterli olmadığına hükmetmiştir.
Hukuki Gerekçe
Danıştay, kasa hesabında görülen yüksek tutarlı bakiyelerin fiilen kasada bulunmadığı ve ortaklar tarafından kullanıldığı iddiasıyla yapılan tarhiyatlarda da benzer bir yaklaşım sergilemektedir.
Kurul, kasadaki paranın ortaklara kullandırıldığına dair somut ve hukuken geçerli tespitler yapılması gerektiğini belirtmektedir. Sadece kasa bakiyesinin yüksek olmasının, bu paranın ortaklar tarafından kullanıldığına karine teşkil etmeyeceği, bu durumun ticari ve teknik icaplara uygun bir şekilde izah edilip edilemediğinin de değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Örneğin, şirketin nakit akışının yoğun olması veya belirli bir yatırım için nakit biriktirilmesi gibi gerekçeler, yüksek kasa bakiyesini makul kılabilir.
Bununla birlikte, Danıştay'ın aksi yönde kararları da mevcuttur. Özellikle, şirketin bir yandan banka kredisi kullanarak faiz öderken, diğer yandan kasasında atıl para bulundurmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve bu durumun, kasadaki paranın aslında ortaklar tarafından kullanıldığına dair güçlü bir delil teşkil ettiği yönünde kararlar da bulunmaktadır.
Limited şirketlerde ortaklardan alacaklar ve kasa hesabında adat hesaplanmaması, örtülü kazanç dağıtımı iddiasıyla ciddi vergi tarhiyatlarına ve cezalara yol açabilen önemli bir risktir. Kurumlar Vergisi Kanunu'nun transfer fiyatlandırmasına ilişkin hükümleri, bu tür işlemlerin emsallere uygun bir bedel (faiz) üzerinden yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Ancak, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun son yıllardaki kararları, vergi idaresinin bu konudaki yetkisini sınırlamakta ve ispat külfetini idareye yüklemektedir. Kurul, tarhiyatın dayanağının somut ve hukuken geçerli delillerle desteklenmesi gerektiğini, salt varsayımlara dayalı olarak ceza kesilemeyeceğini vurgulamaktadır.
Bu nedenle, limited şirketlerin bu tür risklerden kaçınmak için şu hususlara dikkat etmeleri önem arz etmektedir:
Sonuç olarak, limited şirketlerin ortaklarıyla olan finansal ilişkilerinde şeffaf ve basiretli bir tacir gibi davranmaları, transfer fiyatlandırması kurallarına uymaları ve olası bir vergi incelemesine karşı hazırlıklı olmaları, bu tür vergisel riskleri en aza indirebilecektir.